3 Haziran 2011 Cuma

Yavrum Su Getir

Hemen konuya giriyorum. Kendimi tanımam çok güzel bir özellik bence. Daha ilk yazımda bi hevesle yazmaya abanıp sonra bırakacağımı söylemiştim. Aynen öyle oldu. Araya bir sürü şey geldi. Tontiş sevgilim M. geldi. O geldiğinden beri ya okuldayım ya da onun yanında. Çoğu şeye zaman ayıramıyorum aylardır. Ders çalışamıyorum, kitap okuyamıyorum, yazamıyorum. Kişisel bakım ise aldı başını gidiyor. Artık bi çekidüzen vermenin sırasıydı. Bugün yapıyorum işte. Önce nasıl dağıldığını bir türlü anlamadığım odamdan başlamam lazım aslında ama bunu yazıdan sonraya bırakıyorum şu an. Oturduğum yerden kalkmak çok zor geliyor. Gaz verici şarkılar dinliyorum ama yaşlı ruhum ''mehh.. yavrum su getir..'' den öteye geçmiyor. 
Bu değişimi geçirmem gerek.
Çok şaşırtıcı (!) bir şekilde hayatımda pek bi değişiklik yok bu kadar zaman geçmesine rağmen. Sürekli bir şeyler oluyo tabi ama ekşını/anlatmaya değer bir yanı yok.

Korkulu rüyam finaller var sırada. Çalışmayı ertelemek için bile yazı yazıyor olabilirim aslında. 
Güzel ve ruh halime uygun bir şarkı(tıklayalım) paylaşarak sizlere (kimseye) veda ediyorum.

12 Mart 2011 Cumartesi

Kaan Sezyum bile


Futraf bir tıkla büyümek.


Kaan Sezyum bile inanabiliyo musunuz? Youtube yorumları her zaman güzel. :) 


8 Mart 2011 Salı

Hayal Edelim

Uzun zaman önce okurken sıkıldığım ve anlamadığım romanların arasından bir tanesini seçtim. İlk sayfasını okumaya başladım. Başka bir ülkede yaşamakta olan aile, ülkesinde savaş çıktığı için geri dönüyordu. Her zaman yaptığım gibi hemen kendimi onların yerine koymuştum. Savaş varsa durum kötü demekti. Açlık ve ölüm olabilirdi. Rahat bir yerde ailece mutlu olmak varken neden savaşın içine girmek istemişlerdi? Küçük aklımla bunu çok saçma bulmuştum. O an yakınımdaki en bilgili kişi olan anneme söylemiştim aklımdakileri. Söylemeliydim çünkü işin içinden çıkamamıştım. Zaten fazla konuşmayan annem kısa bir cevapla yetinmişti: 'Aydın insanlar zor durumlarda vatanını yüzüstü bırakmaz.' Şaşırmıştım ama anlamıştım. Bırakıp gitmekle olmazdı.
Tabi bu konu sürekli aklımda değil ama maalesef son zamanlarda düşünmek zorunda kalıyorum. Arkadaşlarım (!) homoseksüeller için saçma sapan şeyler söylediğinde utanıyorum. Her Ermeni'yi, Kürt'ü yada kendi milletinden, dininden olmayan herhangi birini aşağıladığında tiksiniyorum. Sadece insan olduğumuz için birbirimizi sevsek?
Kimseye insanlık mesajı vermeye niyetim yok zaten haddime değil. Kendi gibi olmayanı, çıkarlarına ters düşeni, kendi istediğini yapmayanı yok etmeye çalışanları gördükçe ve bunları düzeltmek için elimden bir şey gelmedikçe gitmek istiyorum. Gitsem kimsenin umrunda olmayacağını da biliyorum ama bir kere o cümle aklıma kazınmış işte. Aydın insan olmasamda kaçmaya vicdanım el vermez artık.
Biraz klişe olacak belki ama iyi gider...

23 Şubat 2011 Çarşamba

Yeni

Bu hafta kötü haberlerle başladı. Yeni haftaya dair güzel hislerimi boşa çıkardılar. Bir pazartesi geçirdim ki akıllara zarar. Gün bitmek bilmedi. Eve geldiğimde demlenmiş çayı görünce mutlu olur gibi oldum. Hemen M.'nin hediyesi kupama koydum çayımı. Çok soğuk olmasına rağmen açtım penceremi dışarıyı izledim bir süre. Dinlendiğimi hissettim o an.


Yeni bir şeyler yapmak istedim. Bir not defterim var hiç kullanmadığım. Ergenlik zamanlarımdan kalma hem de. 2006'da almışım. O zamanlar kullanmaya çalışmıştım. Birkaç not var içinde. Doğum günümde yazmışım mesela. Ne güzel bir gün bugün demişim. Artık arkadaşım olmayan kız da bir şeyler karalamış. ÖSS'ye hazırlanırken 3-5 gün plan yapıp not etmişim. Uzun aralıklarla kullanmışım ama toplamda 10 sayfa bile etmiyor bunlar. Artık kıymak istedim bu deftere. Aklıma gelen ne varsa yazdım. Yanımda taşıyorum şimdi. 3 günde not edecek o kadar çok şey buldum ki. Çok hoşuma gidiyor yazmak. Kimsenin okumasına izin vermeyeceğim için saçma sapan ne yazmak istersem yazıyorum. Günlük gibi de değil ama. Anlık cümleler. Dersler falan yalandan başladığı için yapacak önemli işim de yok. Yazıyorum ve kitap okuyorum sadece. Her türlü sorundan kaçabiliyorum, haftanın kötü başlamasını unuttum bile. Bazen hiçbir şey umrumda değilmiş gibi davranmak iyi geliyor.

21 Şubat 2011 Pazartesi


''Geri dönmek isteyenin ötesine geçmemesi gereken bölgesine ayak bastım hayatın.''
                                                                                                    Dante, Yeni Hayat


 ------------------------------------------------Orhan Pamuk, Yeni Hayat---

19 Şubat 2011 Cumartesi

Eski

  Boş oturmaktan çok sıkıldım. Her gün yapacak bir şey buluyorum ama hepsini boşuna yapıyormuş gibi, gereksiz gibi. Bir hafta ara verdim her şeye. Yetmedi. Hala iyi değilim. Çok küçük hedeflerim var, resmen günlük. O günü yaşıyorum ve bitiyor. Hiç hoşuma gitmiyor ama daha fazlasını yapacak gücü bulamıyorum. Gerçekten önemli ve ciddi meseleler var. Bir başlarsam altından kalkamam diye korkuyorum. Hep erteliyorum. Kendime güvenimi yitirmişim yeni fark ettim yada yüzleşmek istemedim. Bugünü mü bekledim? Bilmiyorum. Aslında bugünün diğerlerinden pek bir farkı yok. Önceden bildiklerim bir kere daha karşıma çıktı sadece. Onları düşünmeyi de ertelemişim. Düşünürsem nefret edeceğimi, kendimi üzeceğimi biliyordum. Şu an bunları yazıyorum ki son kez düşüneyim. Yazı bittiğinde geriye hiçbir şey kalmasın. Nefret etmek istemiyorum artık. Nefret ettikçe kendimi daha çok kaybediyorum. Dışardan bakınca, insan içine çıktığımda belli olmuyor, ben bile anlamıyorum. Ne zaman yalnız kalsam istemediğim görüntüler... Gözlerimi açsam da kapasam da var. Kabus gibi çöküyor. Belki abartıyorum diye de düşünüyorum. Konuşmaya çalışıyorum ama anlatamıyorum. Bir parça kıyafeti koklarken huzur bulmaya çalışıyorum.



                            Küçükken annemle aynı kıyafetleri giymek isterdim.
 

16 Şubat 2011 Çarşamba

Çift

  Her zaman çift sayıları sevdim. Uğurlu sayım falan yok ama ikiye bölünüyosa o sayı güzeldir benim için. Çift senelerim de daha iyi geçer genelde. Çift sayıların kralı da 2'dir ve iki tane 2 olduğunda en sevimli sayı 22 olur.

  Lily Allen'ı ilk gördüğüm andan beri seviyorum. ''Smile'' şarkısına hasta olmuştum. Eğlenceli  müziği, güzel sözleri oluyo genelde. ''Fuck You'' ise Lily Allen'ı gözümde büyüten şarkıdır.

  Nakaratına bayıldığım bir şarkısını duyduğumda adını henüz bilmiyodum. ''22'' olduğunu öğrenince bir anda daha çok hoşuma gitti bu şarkı. Tekrar tekrar dinledim. Bu şarkının sözleri beni üzüyo, garip bir his bırakıyo içimde.

  Çoğu zaman geleceğe iyimser bakmam. Ama öğrendik bi kere: İyi düşün, iyi olsun. Uygulaması benim gibi bi insan için gerçekten kolay değil. Ben de başkalarına tavsiye ettim bunu ama sadece karşımdakini teselli etmek için. Sanırım hiçbir zaman içten olmadım.

 
  İşte benim gibi biri bu şarkıyı dinleyince daha beter oluyo. Geleceğimin böyle olmasından korkuyorum. O kadar okula git gel, çalış sonra da kariyer sahibi olama. Sadece geçinecek bir işte çalış. Hep yalnız kal. Çift olama. Umutsuzca yaşa...
 
  Bir an önce depresif moddan çıkmak dileğiyle.


 Not: Kadınlar tuvaletinden nefret ederim zaten klip sayesinde iyice soğudum.

 

Ben Buna Güldüm

                      

                                                      Bu adamı ararken...

                                                           Bunu buldum.


James Dean ararken James Deen buldum. Meğer adam porno yıldızıymış.
Google seni seni...

Ben ve Mutluluk Arasındaki İnce Çizgi

Çok büyük kavgalar sonucunda olsa da tüm sorunlarımı hallettim ama ''dert, tasa yok'' diyemiyorum hala. Şükrediyorum ama mutlu değilim.

Ne yaparsam yapıym değişmeyecek şeyler var. Her şeyi düzene koymak isteyen ben başkalarının hayatını düzenleyemeyince üzülüyorum. Sanki ben hayatlarına karışırsam mutlu olacaklarmış gibi geliyo. Öyle olmadığını bazı tecrübelerim sonucu öğrendim ama hala akıllanmadım.

Çok sevdiğim adam M. benim yüzümden uzaklarda. Canı çok sıkılıyor, çok yorgun, çok stresli. Mutsuz kısacası. Onun mutsuzluğu beni fazlasıyla etkiliyo. Gittiğinden beri eğlendiğim bir gün bile olmadı. Hiç böyle olacağımı tahmin etmezdim. Bir insan yanımda değil diye mutsuz olucağımı hiç düşünmezdim.
Özlemek değil bu başka bi şey.

İlk defa kendimden çok başka birini düşünüyorum. Onu düşünmek, varlığını bilmek, yanıma geleceği günü beklemek iyi geliyo. Arada ufak sorunlarımız olsa da bana karşı bu kadar anlayışlı bu kadar sevecen başka kimse yok zaten olsun da istemem artık. Böyle bir insanın mutluluğunu istememek de suç olur.

8 Şubat 2011 Salı

Nerdeyim?

Blog İstanbul'da değilim şu an. Cuma günü son sınavıma girdim. O güne kadar çok yoğundum be blog. Neyse sınavlar bitti. Cumartesi sabahı çıktım yola. En yakın arkadaşımın evine 1 haftalığına konaklamaya geldim. Burda da kıpır kıpırız, bi yerde 1 saatten fazla oturmuyoruz, gezmekten yoruluyoruz. Bu sebeplerden anca oturup yazımı yazmaya fırsat bulabildim. Biliyorum bu çok da umrunuzda değil ama ben görevimi yapayım dedim.



Fotoğrafı şirinlik olsun diye koydum. Bakıp bakıp ''Gerçek mi acaba?'' deyin.

1 Şubat 2011 Salı

M.

 
                           Biricik sevdiceğim doğum günün kutlu olsun. :)

Yapılacaklar...

Temizlik yapılan bir gün olacak bugün. Anneme göre elektrik süpürgesi ile etrafı süpürmek göbeği eritiyor. Eritmese bile annem bunu kullanarak bana temizlik yaptıracak. Bir de ders çalışıcam sınav yaklaşıyor. Scientific Calculator 'ımla göz göze geliyoruz sürekli. Zaten sıkıldıkça leblebi yazdığım için bana biraz kızgın. Onu daha fazla sinir etmeden çalışmalara başlayayım. Sabah kar yağarken uyuduğum içinse hiç üzgün değilim.

Bu resmi koydum çünkü temizlik yaparken aynen böyle görünücem. :)

30 Ocak 2011 Pazar

Eğlenmek Gerek

Bu sabah zor bir sabahtı. Buz gibi bir havada, 6.45'te evden çıktım. Hem de pazar günü hem de bir sınav için. O sınavın çeşitli sebeplerle saatinin ve hatta sınavın olup olmayacağının belirsizliği, yaşadığım o gerilim, çektiğim karın ağrısı tarif edilemez. Günü bitirebilmek ve sağ salim eve dönebilmek için ''Acı yok Raki'' diyerek gaza getirdim kendimi. Sınav güzel geçti. Önümde bir sınav daha var ama o da cuma olduğu için şuan pek stres yaratmıyor.

Aklımda sadece eğlenmek, kaba bir tabirle dağıtmak var. Uzun zamandır eğlenmek için zaman bulamıyorum resmen. Belki üşeniyor da olabilirim. :) Ama bu istemediğim anlamına gelmiyor. Deli gibi eğlenmek istiyorum. Afedersiniz bir şeye götümle gülmek istiyorum. Gelsin votkalar gitsin tekilalar diyip sarhoş olmak istiyorum. Hiçbir şey umrumda olmasın, kafamı kurcalamasın. Tek derdim ne giyeceğime karar vermek olsun.

Sarhoş olmak ne kadar güzelse ertesi gün yaşanılan akşamdan kalma hissi bir o kadar berbat. Kusma konusuna girmek bile istemiyorum. Ama değer gibi...

                                           
                                        Hem biraz aptallık da fena olmaz.


Üç shot/şat ' tan sonra nasıl gözüktüğümü önemsemeden dans edeceğim anı sabırsızlıkla bekliyorum.

                                               Bu şarkı eşliğinde olabilir.


I know i'm not that chick :)

28 Ocak 2011 Cuma

Martı

  Baş ağrısıyla uyansam da bugünü güzel geçirmeye karar verdim. Kahvaltımı yaptım, çayımı içerken internetten gazete okudum, müzik dinledim, odamı topladım. Asıl mesele günün devamında ders çalışabilmekti ve yaptım. Sonra yapmam gereken para işleri aklıma geldi. Dışarı çıkmak için başka bir nedene daha ihtiyacım vardı çünkü hava çok soğuktu ki hala soğuk. Ben de güzel günümü daha güzel yapabilmek için bu(dokun bana) güzel şarkıyı dinlerken giyindim, süslendim ve kendimi güzel olduğuma inandırdım. Her şey GÜZELdi artık. Çıktım. İşlerimi hallettim. Eve döndüm. Aklımda hala aynı şarkı vardı. Çayımı içip şarkıyı dinlemeye devam ettim. Günüm hala güzel ama hüzünlü. Tıpkı bu şarkı gibi.

  Hala şarkı aynı. Martılar var.

  I'm sad alone
  I'm so sad on my own

27 Ocak 2011 Perşembe

Umutlarım da Olmasa...

  Çok karizmatik bir başlık yazıp, entelmişim gibi davranmak istedim. Acı çekerken, mutsuzken bile karizmatik,  kısacası ''kuul'' bir kız gibi görünmek istedim olmadı farkındayım. Onun yerine notlarımı görünce berbat webcam'ime yansıyan bu kare var elimde. İbretlik paylaşıma bir örnek...


Bu fotoğraftan çıkarılması gerek ise sınavlarımıza çok çalışmamız gerektiğidir yoksa aman ha! notlarınızı görünce siz de bu duruma düşebilirsiniz. Genç arkadaşlarıma tavsiyem budur. En büyük tesellim bu fotoğraftan sonra kimsenin sınavlara çalışmadan girmeyeceğini bilmek.

  Her şeye rağmen hayat devam ediyor. Gençlere ibret olduktan sonra bir teselli daha var benim için: bütünleme. Finallerden sonra ikinci bir şans niteliğindeki bütünlemelere bel bağladım. Çok çalışıp kaldığım dersleri geçeceğim. Hocalarıma selam çakacağım.

  Umutlarım da olmasa ne olur bilemiyorum.
  Ah umutlarım da olmasa...

26 Ocak 2011 Çarşamba

Çay Üzerine

  Blogun adını Çay İçelim koyunca ilk yazımı da bu konu ile ilgili yazmak istedim. Zaten şu anda çay içtiğim için başka hiçbir şey düşünemiyorum.

  Trilyar (evet trilyon değil) tane blog varken bir ben mi eksiktim? Gerçekten bu soruyu çok sordum kendime. Dedim Soğan yapma etme, geçici bi heves bu. İki gün sonra aklına bile gelmiycek yazmak. Sonra bi hal geldi, 1 senedir aklımda olan şeyi bugün yaptım. Böyle bir şey için 1 sene düşünmek çok komik tabi. Düşünmüşüm ama sadece açsam mı açmasam mı diye. Ne yazacağım, blogumun ismi ne olacak, ulu orta mı yoksa gizli mi kalacağım bunlar hakkında bir fikrim yokmuş. Anahtar kelimeleri 'kombin' olan modacı kız blogları, çok komikli yazanlar, mutsuz takılanlar, ayıplı yazanlar... Her çeşit blog hakkında az çok bilgim var. Marifet değil tabi ama okumayı seviyorum bazen kitap okumak yerine işte bu saydıklarımı okumuşum. Özenmişim bildiğin. Bir de 6.sınıftaki Türkçe öğretmenim vardı. Hepimizin günlük yazmasını isterdi. Günlük yazmanın ne kadar cici olduğunu anlatır dururdu. Kendisini hiç sevmediğim için günlük işinden soğumuştum. Şimdi bu bir blog olduğuna göre onun sözünü dinlemiş olmuyorum ve yazıyorum. :)

  Esas konumuz çay. Çay benim en sevdiğim içecek. Çay öyle sevimli öyle güzel o kadar masum ki. Dünyaları versen günün her saatinde içilebilen bu içeceği başka biriyle değişmem. Peki ya su? Tamam o da iyi hoş da çay bambaşka. Çok fazla çeşidi var ve keyfine göre yanında ne istersen ye.
  Çay bana Türklüğümü hatırlatıyo aynı zamanda. ''Oğlum iki çay kap! '' yada ''Kızım Ayşe Teyzen'e bir çay koy.'' benzeri cümleler bize özgü. Hatta çay içmek için kurallar koyan, bizden başka ''Çayımı ince belliden başka bardakta içmem, içsem de keyif alamam.'' diyen de yoktur herhalde. İşte bu noktada benim milliyetçiliğim bitiyor. Ben çayımı fincanda, büyücenek kupalarda severim çünkü. Yine bize özgü çay-simit ikilisi yada çay-simit-peynir üçlüsü var ki tadından yenmez. Hem ucuz hem lezzetli bir öğün için gerekenler bunlardır. Simit yok mu? Git hemen bakkala, bir paket püsküüt al, bana bana ye. Dedim ya keyfine göre.
  Çay içmek gerçekten anlamlı. Çayda anlam aramak her akıllının yapacağı iş değil, biliyorum. Sevdiğim her insanla çay içtiğimi fark edene kadar aklımda böyle bir fikir yoktu zaten. Kitap okurken, televizyon izlerken çay içmek çok güzel ama yanında sevdiğinle, onun sohbetiyle gerçekten anlamlı.

  Birgün bu yazıyı okur ve benimle aynı fikirleri paylaşırsan gel beraber çay içelim. Paylaşmasan da gel be.
 

ilgili olabilir bence